22 Kasım 2019 Cuma

Efsane - Bir Barbaros Romanı (İskender Pala) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Efsane

Kitabın Yazarı : İskender Pala

Kitap Hakkında Bilgi :

Efsaneler bazen denizden, bazen aşktan ve ateşten gelirler. Aşktan ve ateşten ve denizden gelenler, bazen ışık olurlar ve bütün zamanı aydınlatırlar…

Efsane kurmak kadar, efsaneyi yazmak da efsaneye dâhildir. Bir çağı haritalarda bulamazsınız. Derine, insana ve tarihin denizlerine açılmak gerekir. Girdaplarda yüksek idealler saklanabilir.

Bu kitapta İstanbul, Gırnata, Madrid, Roma ve Akdeniz; aşk diliyle kuşatıldı. Akdeniz, aşk kaleminin haritasıyla yeniden çizildi. Kılıç kılıca, cevher çeliğe çarptı, varlık da yokluğa. Ve hep bir yol vardı kalplerden denizlere. Derin denizler, büyük aşklar için atlas olup dokundu. İskender Pala, bir çağı ve o çağın efsanelerini dile döktü. Barbaros Hayreddin Paşa'yı... Sonra, bir gül sepeti getirdi. Isırılmış üç elmayı anlattı.

Kitabın Özeti :

Efsaneler denizi Midilli’de yetişen dört kardeşten birine nasip olacaktı. Barbaros, 1473 tarihinde Midilli Adasında doğdu. Babası Midilli’ye yerleşmiş olan Türk sipahilerinden Eceova’lı Yakup Ağa’dır. Fatih’in iş görür cesur güç ve endamıyla ünlü bir kahramanı iken iki bin nüfuslu Midilli’ye yerleşen kumral güzeli Yakup Ağa, adadaki en güzel Rum kızıyla evlenmiş üçer yıl arayla İshak, Oruç, Hızır ve İlyas adında dört oğlu dünyayagelmiştir. İshak ile Oruç büyükleri, Hızır ile İlyas da küçükleri idi.

Ulu Hünkar Sultan Bayezid Hazretleri Adalar Denizinde Hıristiyanların ticaret yapmalarını engelleyici önlemler aldırmıştı. Rodos şövalyelerinin öncülüğünde bütün adaların korsanlar tarafından tahkim olunmasına birde Midilli’nin de Sicilya, Ceneviz Katalan ve Floransa korsanlarıyla dolmaya başlaması herkes gibi Hızır’ı da içten içe huzursuz ediyordu. Arsız sırnaşık herifler bazen öyle ileriye gidiyordu ki Ulu Hünkar Sultan Bayezid Hazretleri Adalarının kıyı kesimlerine saldırıp Türk kızları ve delikanlılarını Ceneviz esir pazarında satabiliyorlardı.

Sonsuz ufuklara bakan küçük bir tepenin yamacında bir çiçek ormanının arasındaydı. Kral Fernando Malaga’daki bu yazlık evi küçükken ölen kızı için yaptırmıştı. Yeni Kraliçe Germana ise Tuleytula’daki sarayında hem evvelki kraliçenin çocuklarından hem de çocukları sevmekten uzak yaşamak istediği için burasını gözden çıkarmıştı.

Kastilya Kralı, Aragon Kralı, Sicilya Kralı, Napoli Kralı, Valencia, Navarre, Sardınya Kontu idi. Avrupa’da Ferdinand diye biliniyordu ve Akdeniz’in çevresinde anıldığında herkes korkudan titriyordu. Eski Kraliçe Aragonlu İsabella ile birlikte İspanya’da Müslümanların kökünü acımasızca kazımıştı. Endülüs devletlerini ortadan kaldırarak bütün Hristiyan dünyasının hakimi olmuştu.

Billure, Ege bölgesinde yaşamaktaydı. Üç yıl evvel Menteşe vilayetinde ve Datça bölgesindeki Yazıköy’ü basarak babasını öldüren Rodos şövalyeleri kadırgalarla gelerek annesini ve kendisini kaçırmışlar. Annesi daha sonra esirlerin satıldığı pazarda bir gemicinin bıçağını alarak kendi canını kıymıştı ve Billure bu görüntüyü unutamıyordu. Henüz sekiz yaşındaydı. Annesinin ölü bedenindeki bıçağı çıkartarak gemiciye saldırmış ve tamda şişleneceği sırada kralın başmabeyincisi Salvador Domingo’nun, pazarın her yerinden duyulan “Yirmi real!” teklifinin cazibesi şişi elinde tutan korsanı niyetinden vazgeçirmiştir. Kralın yoluna giden yol onun için açılmıştır. Kendisine soru sorulmadığı sürece konuşmamış, kendisine verilen Beatrix ismini de hiç yadırgamadan nedeniyle niçiniyle uğraşmadan kabullenmiştir.

Alkala, Endülüslü bir gençtir. Kendisini İspanyol olarak gösterse de aslında Müslüman Endülüs'lü bir gençtir. Ailesi öldürüldüğü için katillerden intikam almaya başlamıştır.

Billure Malaga’daki eve geldiğinde 12 yaşındaydı. Bir köle pazarından Kral Feernando’nun sarayına yetiştirilmek üzere satın alınır. Mektebin başpapazı Decan Ojeda onun Müslüman olduğunu saklaması için Billure – Beatrix adını koyar. Eğer Müslüman olduğu öğrenilirse hemen öldürülürdü.

Beatrix okulu sevmişti. Yazın köydeki evlerini hatırlatıyordu. Elbette en çok özlediği şey Türkçe konuşabilmekti. Alkala tanıştığında Beatrix 13 yaşında, Alkala 15 yaşındaydı. Alkala 5 dil bildir ve harita çizimini ve okumasını bilirdi. Beatrix ve Alkala anlaşma yaparlar. Beatrix Alkala’ya Türkçe öğretecek, Alkala ise ona Arapça ve Almanca ile birlikte harita okumayı öğretecektir.

Beatrix 15 yaşına geldiğinde Fernando’nun sarayına bir kız isterler. Bunun üzerine Alkala ve başpapaz Beatrix’in kaçmasına yardım ederler. Alkala Beatrix’i bir köye götürür ve ona bir gemi bulmaya çalışır. Fakat bu sırada köle yapanlar Beatrix’i kaçırırlar. Beatrix nereye gideceğini bilmeden başka kızlar ile birlikte bir gemiye doldurulur.

Akdeniz kıyılarında Osmanlı gemileri onların gemisine saldırır ve kızların hepsini kurtarırlar. Gemide onlardan başka Eleves Dükü’nun karısı yanında dört kadın hizmetkarları ve bir de bebek bulunur. Saldırı sırasında gemide yangın çıkınca Beatrix bebeği kurtarırken elleri yanar. Osmanlılar onları köle pazarında satar ve kiliseden onları satın alırlar.

Alkala her yerde Beatrix’i arar fakat bulamaz. Bunun üzerine Hızır Reis’in gemisinde harika okuma ve çizimi üzerine işe başlar. Kısa sürede Hızır Reis’in en güvendiği adamlarından bir tanesi haline gelir. Alkala’nın kendine verdiği bir söz vardır ve bunu herkesten gizler. Kendine verdiği söz annesini ve babasını öldüren ve tüm kötü yok eden adamları bulup öldürmektir.

Her sonbaharda Alkala gemiler kızağa çekildiğinde başrahibi görmeye gider ve aynı zamanda Beatrix’i götürdüğü köye gider ve onu bulmayı umar. Beatrix’i bulamaz fakat köyünü basanlarından bir kaçını bulur ve onları öldürür.

Beatrix satıldığı kilisede rahibe olur. Bu yüzden Alkala’dan umudunu tamamen keser çünkü rahibe olduğu için Alkala’nın ondan nefret edeceğini düşünür. Bir zamanlar rahibe olmak aşık olduğu Müslümanla birleşmesine mani oluyordu. Akdeniz’in altı ve üstü arasında acımasız bir din savaşı vardı ve kendisi de Müslüman bir çocuk iken Hristiyan ile aşka engel görüyordu.

Alkala sonunda Beatrix’i bulur fakat tam bu sırada Sultan Süleyman, Hızır Reis’in İstanbul’a gelmesini buyurur. Bunun üzerine hazırlıklar tamamlanır. Osmanlı Kaptanı Deryası Hızır Hayrettin Paşa’nın donanması da limandan ayrılır.

Alkala Beatrix’i bulunca rahibeliğin engel olmadığını söyler fakat Beatrix onun insanları öldürmesini kabul edemez. Alkala sevdiği için herşeyi yapar ve birlikte mutlu mesut bir şekilde yaşarlar.

Yıllar sonra Kanuni Süleyman Han Hızır Reis’i çağırıp başından geçenleri yazmasını bütün tarihin bunları bilmesini istediğini söylediğinde o bu işi kendi kâtibinin Alkala-Seyyid Muradi’nin yazmasını teklif etmiş onun için kardeşlerimi kaybettikten sonraki kardeşim, sırdaşım, dostum diye tanıtmıştır. 

Sekiz yıl sonra Hayreddin Paşa ölür. Hayreddin Paşa sevilerek yaşamıştı ve herkes Sultan Süleyman’ın konağındaki cenazeye katılır. Hayreddin Paşa vasiyeti üzerine Sinan ustanın yaptığı türbeye suyun altına gömülür. Türbesi gece gündüz her daim ışıkla nurlandırılır.

Sultanımız efendimizin buyruğudur ki bundan böyle Hızır Hayreddin Paşa’nın aziz hatırası için Osmanlı donanması ne vakit sefere çıksa önce buraya
gelip ruhuna Fatiha okuyacak, dönüşte zafer duasını onun huzurunda yapacaktır. Bundan böyle türbesinin önünden geçen her gemi, hız kesip onu selamlayacak, eğer vakit gece ise fenerlerini kısacaktır. Devletimi­zin kaptan-ı deryaları bundan böyle onun hatırasına hürmeten buraya itibar gösterecek, türbesinin civarında dualar edilip fakir fukaraya aş dağıtılmasına dikkat edecektir. Devletimizin cümle donanma merasimleri, onun eşik taşlarını sıraladığı şu meydanda, onun huzurunda yapılacak, adı kıyamete kadar yaşatılacaktır.”

Billure değerli olan sözü hâlâ söylememiş, şirinlik ederek Hayreddin Paşa’nın vefatı üzerine düşen dumanı dağıtmak istiyordu. İstanbul’da Ceyhuma Hatunu da Reis’in mezarına bakarken görünce Billure’de dayanamayıp gözlerinden süzülmüştü yaşlar.

1 yorum: