KİTABIN YAZARI: TARIK TUFAN
KİTAP KONUSU:
Son dönemlerin beğenilen ve çok okunan yazarlarından biri olan Tarık Tufan yeni romanı Beni Onlara Verme ile hayranlarına bir mahalle hikayesi sunmaktadır.
Tarık Tufan Beni Onlara Verme kitabında birbirinden farklı karakterlerin kesişen hayatlarını sunar. Bu karakterlerin ortak noktası ile bazılarının aynı mahalleden olması, tümünün ise aynı semti paylaşıyor olmasıdır.
Romanda günümüz hayatımızda görmeye alıştığımız ama gerçek hayatlarını asla bilmediğimiz karakterlerin gerçekte nasıl yaşıyor olabilecekleri, verdikleri kararlar ve bunların çevrelerine etkilerini mükemmel hikayeler ile görmekteyiz.
ARKA KAPAK BİLGİSİ:
“Ruhuma musallat olmuş o uçurumların kenarında yaşayabilmek için aylardır bıkmadan usanmadan çocukluğumun yüzlerini, sokaklarını, ağrılarını yazıyorum. Delirmişçesine, hafızamın kuytu, karanlık, ıssız yerlerine, çocukluğuma, ilk gençliğime, utançlarıma, kavgalarıma bakıyorum bir şeyler bulabilmek için. Ne arıyorum?
Bu kadar öykünün içinde aradığım nedir? Bir kere de mutlu bitsin şu hikâyelerin sonu diyenlere ne cevap vereceğim?”
Bir kere sevdiğinin yüzüne baksa ölecek âşıklar…
Güzelliğini bir yara gibi taşıyan kadınlar…
Gururundan ölenler, gidenler, tam söyleyecekken susanlar,
yıkık krallıkların prensesleri…
Tarık Tufan, Beni Onlara Verme’de bir semti,
o semtin mahallelerini ve o mahallelere sıkışmış karakterlerin birbirinden ilginç hikâyelerini anlatıyor.
Tarık Tufan’ın etkileyici ve akıcı dilinden kimi zaman karanlık,
can yakan masalsı hikâyeler.
Beni Onlara Verme cüretli ve içten bir meydan okuma.
KİTAP ÖZETİ:
Beni Onlara Verme, okuyucuları hayatın içinden gerçek öykülerle buluşturur. Kitapta bahsedilen semtin mahallelerinde yaşanan her sıra dışı olayın insanın hayatına nasıl etki ettiğini her yaprağında görmekteyiz. Bu mahalledeki çarpıcı öyküler okuyucunun duygularını da son derece etkileyebilecek durumdadır. Bir mahalle düşünün ki insanların girmekten çekindiği, sokaklarında her uğursuzluğun döndüğü. Aşk acısından kavrulan yürekler, sevdiğine hasret kalan sevdalılar ve iftira atanlardan tutun da gasp yapanlara kadar tüm hikayeler bu kitapta. Buraya yazınca bile insanın içi daralabiliyor ancak gelin görün ki anlamak için okuyarak o öykülerde dolaşmak gerekir.
Şimdi kitabın içinden birkaç hikayeyi inceleyelim:
Cesur, iki senedir bir şirkette müdürün özel şoförü olarak çalışmaya başlamıştı. Şirkette sekreterlik yapan Zehra adında ki kıza aşık olmuştu. Zehra'yı deliler gibi günlerce izliyordu. Bir gün Zehra'nın müdürle bir ilişkisi olduğunu öğrenmişti. Zehra müdürden hamile kalmıştı. Müdür aslında evliydi ve iki çocuğu vardı. Cesur'u karşısına alarak Zehra ile evlenmesini istedi. Eğer Cesur Zehra ile evlenmezse müdürün hayatı ve kariyeri son bulacaktı. Cesur evlenmeyi bir şekilde kabul etti. Zehra ile evlendikten 7 ay sonra çocukları oldu. Ancak Zehra ona bir samimiyet göstermeyerek müdür ile görüşmesini kesmedi. Cesur daha fazla dayanamayıp müdüre kurşun sıktı. Sevdi ama sevdiği kadar sevilmedi Cesur. Sevdiğinin hayırsızlığına uğradı.
Kuşçu Hüseyin'in oğlu Murat şehit olduktan sonra kuşlara ilgisi artmaya başladı. Gidip üç tane kuş satın aldı. Üçünün adını da Murat koydu. O üç kuş daha sonra çoğalarak otuz kuş oldu ve daha fazla Murat oldu. Hüseyin kuşlarla uğraşmaktan işini de bıraktı. Diğer oğlu Cihan ise askere gitmemişti. Nedenini hiç kimse bilmiyor. Belki de çürük raporu vermişlerdi. Cihan alkol kullanmaya ve insanlara rahatsızlık vermeye başladı. Cihan, Necdet'in kızına aşık oldu. Kız üniversiteye hazırlandığı için ailesi okuyacağını bildirmişti. Cihan bunlara rağmen yine vazgeçmedi. Bir akşam sarhoşken kızın yanına gidince kızın abisi durumu görmüş ve müdahale etmek isteyince Cihan, kızın abisine bıçak saplayıp kaçtı. Adam öldürmeye teşebbüs etmekten tam on bir yıl hapis yedi. Bu olanlardan durmak bilmeyen kızın diğer abileri de Hüseyin'in terasındaki bütün kuşları öldürdüler. Hüseyin kuşların ölümüne yıkıldı ve psikolojisini kaybetti. Çırılçıplak bir vaziyette kuş gibi terasta tüneyerek oturduğu gözlendi. Evet Kuşçu Hüseyin'den de eser kalmadı.
Üç senedir hacca gidemeyen Gülseren Teyze.. Oğlu Tahsin'le birlikte yaşıyor. Bebek bakıcılığı yaparak geçimini kıt kanaat sağlıyorlar. Üç yıldır da hacca gidemediği için gözleri kanla karışık yaş akıtıyor. Daha sonra Gülseren Teyze radyoda bir yarışma duyuyor ve Peygamber efendimiz (s.a.v) hayatıyla ilgili bir kitap okunması gerektiğini öğreniyor. Bu kitabı okuyup sınava giren en başarılı on kişinin hac yolculuğu karşılanacak. Oğlunun yardımıyla bir kitap ediniyor. Kendi okuması yavaş olduğu için oğluna okutturuyor. Kitap bittiği zamanda sınava giriyor. Üç gün sonra sonuçlar belirlendiğinde seçilmediğini öğreniyor. Bir acı hikaye daha son buluyor. Gülseren Teyze Medine'ye varamıyor.
Zerrin, babasını çok küçükken kaybetmiştir. Bu nedenden dolayı baba hasreti çekmektedir. Birçok isteyeni olmasına rağmen karaktersiz bir adam olan Turgut'la evlenmeyi tercih etmişti. Daha sonra Dündar isminde bir adam Turgut'un eline para sıkıştırarak Zerrin'den boşanmasını istemiştir. Zerrin, Dündar ile evlenmiştir. Bir süre sonra bu evlilikten sıkılan Dündar başka kadınlara gitmeye başladı. Zerrin daha fazla dayanamadı ve boşandı. Gencecik yaşında iki talihsiz evlilik yaşamıştı. Bunun sebebi baba eksikliği miydi?
Bunu kimse bilemiyor. Bu evliliklerden sonra bir mobilyacıda çalışmaya başlayan Zerrin'e bir kısmet daha çıktı. Elli yaşlarında üç çocuklu bir adam Zerrin'e talip oldu. Zerrin bu evliliği kabul etti. Ancak çok sürmeden bu evlilikte sona erdi. Çünkü adamın çocukları Zerrin'e koca parası yiyen kadın olarak bakmaya başladılar. Zerrin bu kadere daha fazla dayanamadı. Güzelliğinin bedelini ödemekten sıkılan Zerrin bir maket bıçağıyla yüzüne yara yapmıştı. Bir gün köprüden atlamaya çalışırken kameralara yakalanmıştı. Tüm mahalleli bu güzel kızın neler çektiğini gördü.
Müfit ağabeyin oğlu Aydın, bir kıza aşık olmuştu. Daha sonra öğrenmişti ki bu kız Moldovalı ve bir konfeksiyon atölyesinde çalışıyormuş. Atölyenin sahibi topladığı kızları ucuza çalıştırıyormuş. Ellerinde sigortaları ve bir güvenceleri olmayan bu kadınlar zorla çalıştırılıyor. Aydın bir şekilde bu kızı kaçırmayı başardı. Ortalardan kayboldular. Kısa süre sonra Müfit ağabeyi ve eşini rahatsız etmeye başladılar. Müfit ağabeyi vurdular. Aydın kızla kendine yeni bir hayat kurdu. Kız kurtuldu ancak bedelini Aydın'ın babası ödedi. Gerçekten de her yaşananın bir bedeli var mı? Bu da diğer sorular gibi bilinemiyor.
YAZAR HAKKINDA:
Tarık Tufan 5 Haziran 1973 yılında İstanbul'da doğmuştur. Kabataş Erkek Lisesinden sonra İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümünden mezun oldu.
Marmara Üniversitesi İslam Ülkeleri Enstitüsünde Sosyoloji Bölümünde yüksek lisans eğitimini tamamladı.
Birçok gazetede ve dergilerde yazıları yayınlandı. Televizyon kanallarında edebiyat sohbeti üzerine program sundu.
Edebi yönünün yanı sıra Uzak İhtimal ve Yozgat Blues filmlerinin senaristliğini yapmıştır.
Tarik Tufan edebiyat alanında sekiz adet kitabı vardır. Kitaplarında genellikle günlük yaşamı, insanın varoluş ve kimlik sorunlarını işler.
Kitaplarında naif bir anlatım üslubu kullanır. Uzak ihtimal filmi ile en iyi senaryo ödülünü almıştır. Yozgat Blues filmi ile de Altın Koza en iyi senaryo ödülünü almıştır.
Tarık Tufan 5 Haziran 1973 yılında İstanbul'da doğmuştur. Kabataş Erkek Lisesinden sonra İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümünden mezun oldu.
Marmara Üniversitesi İslam Ülkeleri Enstitüsünde Sosyoloji Bölümünde yüksek lisans eğitimini tamamladı.
Birçok gazetede ve dergilerde yazıları yayınlandı. Televizyon kanallarında edebiyat sohbeti üzerine program sundu.
Edebi yönünün yanı sıra Uzak İhtimal ve Yozgat Blues filmlerinin senaristliğini yapmıştır.
Tarik Tufan edebiyat alanında sekiz adet kitabı vardır. Kitaplarında genellikle günlük yaşamı, insanın varoluş ve kimlik sorunlarını işler.
Kitaplarında naif bir anlatım üslubu kullanır. Uzak ihtimal filmi ile en iyi senaryo ödülünü almıştır. Yozgat Blues filmi ile de Altın Koza en iyi senaryo ödülünü almıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder